hesabın var mı? giriş yap

  • insanların yer yer nasıl da mantıksız, olasılık hesaplarının sonuçlarına nasıl da kayıtsız, hatta kör olduklarını kanıtlayan öyle çok bulgu var ki, insan bir fena oluyor yemin ediyorum.
    misal milli piyango bileti (ki hoş bir şekilde "aptallık vergisi" derler buna) satın almak başlı başına bir olasılık körlüğü olarak değerlendirilir. ya da arabalar çok daha tehlikeliyken uçaklardan, hava kirliliği çok daha fazla insanı öldürürken nükleer silahlardan korkmak; üç kere üstüste yazı attıktan sonra dördüncünün tura geleceğine inanmak, sanki bozuk paranın bir hafızası varmışçasına, sanki bozuk para adil olmaya çalışıyormuşçasına..
    sonra bakınız size bir problem sunacağım şimdi, bakalım kimler yapabilecek. şunu da belirteyim ki, bu problem harvard tıp okulundaki 60 öğrenci ve öğretmene verilmiş, ve doğru cevabı toplam grubun sadece yüzde 18'i bilebilmiş. şöyle sorumuz: popülasyonda 1/1000 oranında görülen bir hastalığı teşhis etme hedefindeki bir testin % 5 gibi bir false positive sonuç verme, yani hasta olmayan birini hasta gibi algılama olasılığı var. bu hal ve şerait içinde, testten "hastasın" gibi bir geri bildirim alan birinin gerçekten hasta olma olasılığı yüzde kaç?
    (uyarı: alt paragrafa geçerseniz cevapla karşılaşacaksanız, eğer "hayır, ben kendim çözüp çıkaracağım" diyorsanız burda durun, oldu mu?)
    cevabınız yüzde 95 ise, siz de harvard medical school öğretmen ve öğrencilerinin en sık verdiği ve de yanlış olan yanıtı buldunuz. doğru cevabımız ise yüzde 2 olacaktı (nasıl çıktığını öğrenmek isteyenlere itinayla çözerim). yüzde 95 gibi bir sonuca varmak hastalığın ender rastlanan bir hastalık olduğunu bütünüyle gözden kaçırmak olurdu, öyle değil mi?
    bir de şöyle komik bir şey var, diyorlar ki: linda 31 yaşında, bekar, akıllı, kendine güvenli bir kadındır. felsefe okumuştur. öğrenciliğinde sosyal adalet için savaşmış, nükleer silahlara, ayrımcılığa karşı gösterilerde bulunmuştur. linda'nın bankacı olma olasılığı nedir? peki, linda'nın feminist bir bankacı olma olasılığı nedir? hangisinin olasılığı daha yüksektir? belki size her şey çok net geliyor, gülecek, aşağılayacaksınız belki, ama "linda'nın feminist bir bankacı olma olasılığı, tek başına bankacı olma olasılığından daha yüksektir" diyenlerin sayısı hiç de yabana atılacak gibi değil. oysa a ve b'nin olasılığı nasıl tek başına a'nın olasılığından daha yüksek olabilir? mesela bir eşyanın 15. louis stilinde bir yazı masası olma ihtimali tek başına yazı masası olma ihtimalinden daha büyük olabilir mi allahaşkına?
    hafifletici sebepleri vardır elbette bu yanılgıların: beynimiz kısıtlı kaynak sahibi ve ekonomik çalışma yanlısı olduğu için heuristic tabir edilen birtakım kısayollar geliştirir kendince. insan aklına son okuduğu feci uçak kazasının araba kazalarından daha önce gelmesi, ya da linda hakkında anlatılanlar bankacıdan çok feminist imajına yakıştığı için ona "feminist bankacı" demeye daha yatkın olmak hep bu -savunma mekanizmaları gibi- dozunda kullanıldığında faydalı, ama hadlerini aşmalarına izin verilmemesi gereken heuristic'ler yüzündendir.
    ah, insanoğlu hakikaten böyle anlattıkları kadar mantıksız, bu kadar aptal mıdır peki? değildir diyeceğim, hayır, bu kıyıma izin veremem..
    şu var ki, insanın düşüncesi mantıklı olmak için illa da olasılık hesabını göz önüne almak zorunda değildir (zaten rasyonalite dediğimiz şey hedeflerle ilgilidir, hizmet ettiği amacı bilmeden bir şeyin rasyonel olup olmadığını söyleyemeyiz. hidrojen bombası kullanmak eğer ki amacınız insanlığa son vermekse gayet mantıklıdır örneğin). bu bağlamda, uçaklar arabalardan daha güvenli olabilir, ama çok daha kesin ve daha feci bir ölümdür uçakta yaşanacak olan. kumarbazlar kazanma şanslarının düşük olduğunu bilseler de hayatlarını radikal bir şekilde değiştirebilecek o umuda tutunmayı, ya da o adrenalin artışını yaşamayı bilinçli bir şekilde arzu edebilirler, bir tercih meselesidir nihayetinde.
    hem sonra mesela gambler's fallacy, gambler's fallacy deyip dururlar, hani şu demin de değindiğim, diyelim rulette beş kere arka arkaya siyahta durursa çark, artık bu sefer kesin kırmızı gelir gibi bir düşünce tarzı. derler ki, birbirinden bağımsız olduğu için bu olaylar böyle düşünmek saçmalıktır, gerzekliktir. ama değildir bakın, ben size söyleyeyim. kumar makinelerinde olaylar birbirinden bağımsız olmak, belli bir tarihçe oluşturmamak üzere ayarlanmıştır belki, ama hayatta birçok olay bu şekilde işler, olma olasılıkları zaman içinde değişir, çok biliyor değilim, ama zaman serileri analizi dedikleri de bunu hesaplama üzerine değil midir zaten? yani bu sezgimiz kumar makinelerinde geçerli olmuyor diye neden kendimizi küçültelim, değil mi yarenler?
    hem sonra esas şu var ki, olasılık dediğimiz şeyi iki anlamda alabiliriz: 1) uzun dönemde yaşanabilecek sıklık hakkında bir öngörü 2) tek bir olay hakkında yapılabilecek bir yorum. bilmem anlatabildim mi, örnek vereyim, netleşsin: mesela "bizim evde akşam yemeği için şaraplı horoz pişme olasılığı yüzde seksendir" dediğimde (ki doğru), bu uzun vadede evimizde pişen her yüz akşam yemeğinden sekseninin şaraplı horoz olduğu anlamındadır. bir de tek bir olay hakkında yorum yapabilir, ve "yarın akşam bizim evde şaraplı horoz pişme olasılığı yüzde seksendir" diyebilirim elbette. bakın, insan beyni ilk tür olasılık hesaplarını anlamaya çok ama çok daha yatkındır. zaten matematik tarihine baktığımızda da önce bu genel sıklık anlamındaki olasılık hesaplarının geldiğini görüyoruz. ve inanır mısınız ki, şu linda sorusu da, hastalık-test sorusu da deminki gibi tek olay biçiminde değil de, genel sıklık tarzında sorulduğunda doğru cevapların birden coştuğuna tanık oluyoruz. şöyle yani: "yüz kişi linda'nın tarifine uyuyor, sizce bunlardan kaçı bankacıdır, kaçı feminist bankacıdır?" yüzde 92 oranında doğru cevap geliyor bu soruya misal.
    evet, böyle şeyler işte, hoş bence. steven pinker bol bol anlatıyor bunları, meraklıları ondan okuyabilirler. steven pehlivan yapılı, dalgalı ve dağınık uzun saçlı, sempatik gülüşlü bir adam, yakışıklı bile diyebiliriz. böyle tuhaf ve ani bitsin bu entry.

  • + hızlandırılmış ingilizce kursuna hoş geldiniz!!! sen!!! yes mi no mu?!! çabuk!!! yes mi no mu!!!?!!
    - ay n-no! no!!!
    + bok no!!.. sen!!! çabuk söyle ar yu çekindırılıst?
    * ne?
    + zzt boston!!! azınıza sıçıcam hepinizin!!!

  • "bim'den alışveriş yaptık, fiş iddaa kuponu gibi... en yükseği çerezza 1.95 o da handikaplı galiba.."

  • --- spoiler ---

    - sıdıka, yavrucum... annesinin bi tanesi, bıcırık kızım benim...
    - aman allahım, bana iyi davranılıyo... hayırdır... ettiğim dualar, yağmur dualarıyla birlikte işleme kondu heralde... şükür, bugünleri gösterene...
    - niyeymiş kız! daha geçen gün ben sana bi kere daha ''bıcırık'' dedim...
    - geçen gün dediğin beş ay oluyo... bi kere de 1991'de babam sarhoşken saçımı okşayıp ''boncuk gözlü kızım'' dediydi... sonra 1992 temmuzunda abim beni bi sevgi gösterisi sırasında sırtına almaya kalkışmıştı... düşürünce bileğim burkuldu ama olsun... özetle, günlüğümdeki kayıtlara göre toplam üç kere sevildim şimdiye kadar... bi bu son ''bıcırık'', etti dört...
    - en aşşa yedi sekiz vardır, sen hatırlamıyosun... ilk çişini söölediğinde baban sana ''afferin benim düğme burunlu kızıma'' demişti mesela... hatta hiç unutmam, abin seni kıskanıp akşama kadar ''benim de çişim vaar'' diye bağırdı... sonra baban kızdı, abine iki tane vurup kömürlüğe kitlediydi... abin kömürlüğün camından atlayıp kütahya'ya kaçtı, benim tansiyonum 22'ye çıktı... abini bi hafta sonra bulabildik. 14 yaşına kadar da yatağa işedi...
    - ay yeter anlatma anne, bilsem söölemezdim çişimi... ne o, babam bana sevgi gösterisinde bulunmuş, nerdeyse aile faciası be! hay düğme burnum kopaymış...
    - elleme burnuna! anneyle konuşurken burunla oynanmaz...
    - hay ağzına sağlık annee; azarla azarla... oh be rahatladım... ne o ööle ''bıcırık'' filan... nerdeyse ruh sağlığım bozuluyodu... insan öz kızını aniden sever mi?

    --- spoiler ---

  • ailesi doğduğun yer değil doyduğun yer diyenlerden olacak ki, nerenin soylusu olursa oranın mezhebine geçen bir yapıdan gelir. büyük dedeleri danimarka'da takılırken lutherci protestan imişler. sonra yunanistan'a devşirme kral olarak gönderildiklerinde ortodoks oluvermişler. hatta bu beyefendi de korfu adası'nda doğduğunda ortodoks olarak vaftiz edilmiş. en son kraliçe ile evlenip buckingham'a yerleşince, ingiliz anglikan kilisesi'ne aldırmış kaydını.

  • hükümet asla yolsuzluk yapmaz. muhalefet kadar dürüstlük peşinde kimse yok. ülkücüler kadar kimse sevemez bu ülkeyi. hoca efendi zaten evliya. ne bileyim demek ki halk şerefsiz

  • benim çocukluğum için en hasından çocuk bayramıydı. düşünsene, yılda bir günlüğüne arkadaşlarınla hava karardıktan sonra, üstelik akşam geç vakitte dışarda oynamana izin verilmiş. kibritle bile oynaman yasakken kocaman devasa ateşler yakılmış. cesaret edebilen üstünden bile atlıyor. sadece sen ve diğer çocuklar değil, büyükler de gelmiş oyununuza katılmış. mahallede sokak düğünlerini aratmayan bir kalabalık. saatlerce bitmeyen coşku. sonrasında evde aynada isten kararmış suratın, yanık lastik kokan tişörtün. derin uykularda büyüdüğünü gördüğün rüyalar.

  • fatih altaylı: türkiye'de cumhuriyet'i savunanlar var.
    ilber ortaylı: evet.
    fatih altaylı: fakat bu ülkede cumhuriyet'e sövenler de var.
    ilber ortaylı: onlar gerizekalı.