hesabın var mı? giriş yap

  • ahh. gitti açık sarı..

    müzisyenlerle yapılmış olan röportojlardan tek okunabilir olan bu dergininkilerdi.
    13 yıldır her sayısını aldığım, hayatımdaki sevdiğim şeylerden biriydi.
    neleri öğrenmedim ki bu hazineden. smiths'i, aynur doğan'ı, nazan öncel'i, aşık veysel'i, tribalistas'ı, dengbej'leri, erkan oğur'u, bursa'daki bir rapçiyi, bob dylan'ı, dadaoğlu'nu.. her elimi attığımda ayrı harika bir grup keşfederdim. artık son sayılara doğru işaretleyerek, altını çizerek okumaya başlamıştım dergiyi.

    yıllar önce deli dergisinin son sayısının kapağını gördüğümde de üzülmüştüm. kapakta kocaman annea bittiiiiiii yazıyordu.
    ama bu ondan da büyük bir üzüntü.

  • bu bir hastalık mıdır, paranoya mıdır, obsesyon mudur; bilemiyorum. zira hayatın sonu da olabilir, hayatın başı da.
    nankördür zira, kalleşçe gelir. nasıl olduğunu anlamazsın, bunun bir hastalık olduğunu anlamazsın. işin kötüsü ortada ''bu'' diye gösterebileceğin bir zamir olduğunu dahi bilmezsin. tek derdin mevcut görüntünü korumak ya da daha da berbatlaştırmak olur. aynalarla hiç olmadığın kadar barışırsın sürekli oranı buranı gözetlediğinden. o nedenle kalleştir ya, sanki aynanla barışmışsın gibi algılatır sana olayları, oysa tutunduğun hayat korkuluklarından her geçen gün bir parmağın daha ayrılıyordur, bileğinin bir ayağı çukurdadır artık.

    bu zihin bulanıklığın bir müddet sonra ''dışarıya'' sirayet eder. dışarıya; bedenine, ailene, arkadaşlarına, kaslarına, kaşlarına gözlerine, dostuna, düşmanına... herkes gittikçe çöktüğünü söylemeye başlar. inanmazsın. haklısındır! onlar değiller midir, iki gün önce, çok güzel olduğunu söyleyen?!

    sana iki gün gibi gelen süreçte iki ay geçmiştir ve sen bir on kilo daha vermişsindir oysa. bir on yıl, bir on ay, bir on gülüş, bir on kahkaha daha.
    gülememektesindir artık. hayır, önceden sana kahkaha attıran şeylere tebessüm bile edememekten bahsetmiyorum, onu zaten geçtim. artık gülsen de güldüğün belli olmayacak derecede çökmüştür göz altların. gözlerinde fer kalmamıştır. annen ağlamakta, en ufak bir lokma koyabilmek için ağzına can çekişmektedir. oysa sen ağzına koymadığın her lokmayı kar sayarsın, ''oh bugün de yemedim.''

    iyi (halt) ediyorsundur. her gün sabah tartıya çıkarsın. bir gram bile fazla gelmesin diye küpelerini dahi çıkararak, binlerce kez dua ederek bir gram bile fazla gelmemek için, tartıya çıkarsın. ola ki kıyafetinden dolayı bir gram fark etmiştir dünle, dünya başına yıkılır. kendini kaybedersin. bir gram eksik gelmişsen de dünyalar senin olur.

    işte. istediklerini başarmışsındır, yememişsindir. artık gıpta edilecek bir fiziğin vardır. kimse sana bakıp da içinden ''poposu büyük, göbeği var.'' diye geçiremez.

    oysa...

    oysa senin hiçbir zaman ne koskocaman bir popon, ne devasa bir göbeğin ne de orantısız bir vücudun olmuştur. yalnızca battı balık yan gider dönemlerinden birinde tartıda çok kilo aldığını fark ettiğinde masumca başladığın bir iki kilo verme girişimin hayatına suikast girişimine dönüşmüştür milletin torba olmadığından büzemediğin ağzı yüzünden.

    ölümden dönersin, bunu aklın biraz başına gelmeye başladığında doktorun alıştıra alıştıra söyler durumun vehametini anla da bir daha yapma diye. ''devam etseydin...'' der; eline hesap makinesini alır ve ''otuz beş günün kalmıştı. yani vücudun ya iflas edecek, makineye bağlanacaktı ya da faaliyetlerini sonlandırmayı tercih edecekti.''. bir başka doktorun ise yakıtı bitmiş otomobili ergenlik çağlarında daha yol gitmeye zorlayan kendine benzetir vücudunu. zira ne yaparlarsa yapsınlar kilo alamaz olmuşsundur bir müddet sonra. kısırlık riskin vardır, hormonlar eksilerdedir. referans değerlerin alt eşiği falan hak getire. onu geçtiler, ölüm riskin vardır ve bu risk altı ay boyunca devam eder. anneciğin beynini yer.

    geriye dönüp baktığında hala tam iyileşememiş olmakla birlikte yaşamın sana neler öğrettiğini tecrübeli bir gözle kolaçan edersin. o ''karanlık'' günlerde yaptığın hiçbir şeyi yapmak istemezsin. o sıralarda izlemeye çalıştığın yarışma programlarının jenerik müziğini duyunca bile kaçarsın odadan. bunları da hala kimse bilmez.

    bedenini geçtim, ruhunda derin yaralar açılmıştır zira. derin kırgınlıklar, pişmanlıklar.

    ''fakat...'' dersin. göz göre göre intihara gittiğin günleri hatırlayınca tövbe edebildiğine, iki mükemmel doktorunla karşılaşabildiğine (ki diyetisyenin ablacım n'olur, diye sana yalvaran bir melektir, psikiyatristin de öz abin olmuştur neredeyse artık) deliler gibi şükredersin.

    ''belki...'' dersin. ''rabbimin izniyle düzene giren hayatım için bunları yaşamam şarttı. imtihanda değil miyiz zaten hep?''

    ''hatırlıyorum.'' dersin. yıllar önce sana ''gönüller mimarı olursun inşallah.'' diyen gönül gözü açık teyzeyi. zahiri bir mimar olamadığına hiç üzülmez, aksine yeni başlayacağın okulun için bu kadar meşakkatin arasında delicesine çalışmanı sağladığı için şükredersin bir kez, bir kez, bir kez daha yaradan'a.

    ''işte şimdi ben, ben oldum.'' dersin.

    sözlük;
    sen sen ol, kimsenin yediğine, içtiğine, boyuna posuna, ceketine, poposuna, göbeğine, yeleğine, pantolonuna, kaşına gözüne, şeylalığına, zayıflığına, fazla kilolarına kulp takma.

    unutma, ''eza etmez kuluna mevlası, kulun çektiği dilinin belası.''
    ve bir daha unutma: ''olman gerektiği gibi değil, olduğun gibi güzelsin.''
    *

  • almanya hiç büyümezse yani yerinde sayarsa yıllık %16 büyüme gerektiren iddia.

    almanya gsyih: 3.4 trilyon dolar
    türkiye: 800 milyar dolar

    ekonomimizi 10 yılda 4'e katlarsak neden olmasın?

    türkiye'nin geçen seneki büyüme hızı %4.

    şimdikinden 4 kat hızlı büyürsek neden olmasın?

    haydi devir rıza sarraf'lar yetiştirme zamanı...

  • içinde bulunduğumuz dönem. eskiden insanlar emekli ikramiyeleriyle adam gibi bir semtten ev alabiliyorlarmış. şimdi ancak orta sınıf bir araba alabilirsin o parayla.

  • "patronuma yeni arabanız çok güzel dedim. eğer kendine hedefler koyar, çok çalışır ve işini iyi yaparsan gelecek sene kendime daha iyisini alabilirim dedi"

  • az önce "haha yüzde 35le iktidara gelinir mi, k.k. daha bunu bilmiyor, bunlar mi yönetecek" diye aklınca aşağılamaya çalışırken genel başkanı olduğu partinin yüzde 34le tek başına anayasa değiştirebilecek çoğunluğu aldığından bihaber bir cahil olduğunu saklayamadı :(

  • 22 nisanda başvurduğum pandemi yardımı dün bu saatlerde reddedildi.

    yaşım 37 ve ailemle aynı evde yaşıyorum. işsizim.

    yiyenlere afiyet olsun. benim söyleyeceklerim bu kadar.

  • imam hatip lisesi'nden arkadaşları bayağı zenginleşmiş durumdayken kendisi döneminde zenginleşen bir tane üniversiteli arkadaşı yok.

    helal olsun koca reis, üniversiteli arkadaşlarına hiç ayrıcalık sağlamamış.

  • her anısını okudukça daha çok hayran oluyorum. ismet bozdağ'ın anılarından biri:

    1933 yılının ekim ayında cumhuriyet'in onuncu yıl kutlamaları hazırlıklarında iken ankara palas'ta fransız büyükelçisi ile karşılaşıyor. büyükelçi paşa'ya daha önce paris'te bulunup bulunmadığını sorunca mustafa kemal bulunduğunu ve çok sevdiğini söylüyor. büyükelçi de ülkesine davet ediyor ama izmir ya da istediği yerden fransız donanması ile aldıracağını, bütün direklere türk bayrağı asılacağını ve marsilya'ya adım atınca bütün fransız ordularının başkomutanı olacağını belirtiyor.

    paşa ise bu teklifi reddediyor, büyükelçi de izin isteyip masadan kalkıyor. paşa'nın masadakilere söyledikleri:

    “bunlar hala bizi anlayamadılar. bize hep doğulu bir devlet gözü ile bakıyorlar. görmüyor musunuz, bir aşiret şeyhi'ni imrendirecek tantana teklif ediyor bana. fransız donanması türk bayrakları ile donanacakmış da ben marsilya'da fransız ordularının başkomutanı olarak ayak basacakmışım da yok fransız milleti geleneksel dostluğunu gösterecekmiş de... bu efendi hangi batılı devletin devlet başkanına böyle bir öneride bulunabilir? gülerler adamın yüzüne, şaşarım perişan akıllarına. evet, hâlâ bizi tantana ile ele geçirebileceklerine inanıyorlar. öğrenemediler bir türlü… ama isteseler de istemeseler de eninde sonunda mutlaka öğrenecekler!"

  • başlık gene cahil dolu.

    açılan şube bir sure iyi para kazanıyordu, pizza satamadılar degil. cayir cayir da sattılar.

    italyada pizza sipariş ettiğiniz zaman türkiye’deki gibi standart hazırlanmış bir pizzadan ziyade malzemesini kendiniz seçip, malzeme basına da ücret ödüyorsunuz, üstelik pahalı.
    domino’s buna ucuz bir alternatifti. guzel de kazanıyordu.
    sonrasında lokal restoranların uber eats gibi delivery uygulamaları kullanmaya başlaması ve rekabet etmeye baslamasi ustune de pandemiyle birlikte, domino’s işletmesini yapan italyan şirket iflas etti.
    (bkz: franchise)
    bu yüzden domino’s gibi diğer sahip olduğu markaları da kapattı.

  • ''siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk.''

    seçim olmasa dar gelirli akıllarına bile gelmeyecek kendilerini ve yandaşlarını beslemekten.

    işsizliğe çözüm bulun, enflasyonu düşürün, insanca yaşamaya yetecek ücretler verin. açlık sınırının altında değil! bunları yaparsanız zaten insanların dar bir geliri ve borcu olmayacak

    t: bir seçim yatırımı

  • 99 depreminden sonra geçici olarak uygulamaya koyulan deprem vergilerinden biri bu şahıs döneminde kalıcı hale getirilmiştir, bu nedenle kendisine sormak istiyorum;

    deprem vergilerinden toplanan paralar nerede recep?

    "1999 depremi sonrasında ekonomik kayıpları azaltmak amacıyla çıkarılan altı vergi arasındaki öiv, günümüze kadar alınmaya devam eden tek vergi. bu yüzden ‘deprem vergisi’ adını aldı"