hesabın var mı? giriş yap

  • * bir gün önceden çalışmayı bırakınız.

    * önceki akşam hafif bir yemek yiyiniz ve akşam erkenden yatınız.

    * kahve, çay gibi içeceklerden uzak durunuz. uyku tutmazsa ılık bir bardak süt içmek işe yarayabilir.

    * oyunuzu kullanmadan en az yarım saat önceden oy vereceğiniz okulda bulununuz.

    * kimliksiz seçmenler okula alınmayacaklardır. kimliğinizi bir gün önceden çantanıza koyunuz.

    * yanınızda zarf, pusula, damga getirmenize gerek yoktur. ihtiyacınız olan herşey görevliler tarafından sağlanacaktır.

    * yanınızdakilerden kopya çekmeyiniz. onların da doğru yanıtı biliyor olma garantisi yoktur. en iyisi kendi bildiğiniz yanıtı işaretlemenizdir.

    * oyunuzu kullanırken heyecanlanmayınız. sürenizi iyi kullanınız. vaktiniz artarsa yanıtınızı tekrar kontrol ediniz.

    * unutmayınız, oyunuzun geçerli olması için her soruda tek bir seçeneği işaretlemeniz gerekmektedir. yarınki seçimde tek bir soru sorulmaktadır.

    * oy kullanma anında tuvalete gitmeniz yasaktır. çişiniz gelirse altınıza işemekten çekinmeyiniz.

    * en çok işaretlenen seçenekler aynı akşam açıklanacaktır. ancak doğru seçenek açıklanmayacaktır. oyunuzu kullandıktan sonra doğru seçeneği düşünmek için bir sonraki seçime kadar vaktiniz olacak.

  • türk sinema tarihinde filme alınmış en doğal sahnelerden birisidir. ercan kesal ve yılmaz erdoğan'ın muhteşem jestleri sizi o sofraya hapseder ve diyalogları bir çocuk gözüyle izletir. her izleyişte ağzım kuzu eti ve lavaşla doluymuş da çiğnemeden 7 dk ortamı gözlemliyormuşum gibi olurum.

  • ülkenin rejimi değişti, insanlar hala laiklik kalkacak diye korkuyor.

    laiklik devletin bütün kurumlarından silineli yıllar oldu, günaydın!

  • belediyenin resmi internet sitesine, eski başkanları hakkında 'boş damacana' diye hakaret edilmesi hiç yakışmamı... şaka lan şaka..

    boş damacana.. hala gülüyorum..

  • simülasyon teorisinin temelinde yer alan ve bilim-kurgu senaryolarına taş çıkartan fikirdir.

    özetle; beynimizin canavar ruhlu bir bilim adamı tarafından çıkartılarak içinde gerekli besinler olan bir kavanoza yerleştirildikten sonra sinir uçlarının süper bilgisayara bağlanmasıyla, her şeyin tamamen normal olduğu yanılsamasına kapılmış olabileceğimizi öne sürer. gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz her şey bilgisayardan sinir uçlarına giden elektronik sinyallerden ibarettir.

    elbette kimse kavanozda yüzen bir beyin olduğuna inanmıyor. ama inanıp inanmamak bir yana, kavanozdaki bir beyin olmadığımızdan emin olamayacağımızı kabul etmek zorundayız. çünkü eğer gerçekten kavanozdaki beyin isek dünya hakkında bildiğimiz her şey yanlış olacaktır.

    duygularımızın bu güvenilmezliği, insanoğlunun bilgi mabedini sarsılmaz temeller üzerine kurmayı amaç edinen descartes'ı 'şüphe yöntemi'ni benimsemeye sevk etti ve bunu en uç noktalara kadar götürdü. (amacı onu aldatmak olan kötü niyetli bir cin hayal etti.)

    ve kavanozdaki beyin olabilme şüphesiyle her şeyin yanlış olduğunu düşünmeye çalışan descartes, bir şeyi anladı: her şeyin yanlış olduğunu düşünürken bunları düşünen 'ben' diye bir şey olması gerektiğini fark etti. ve işte böylece fransız filozof rene descartes, batı felsefes tarihinin en ünlü düşüncesine ulaştı. 'düşünüyorum öyleyse varım'

    amerikalı filozof hilary putnam ise 1981 tarihli kitabında şöyle bahsediyor:

    'bilgisayar o kadar zekidir ki, kurban kendisini oturmuş da, insanların beyinlerini vücutlarından çıkartıp besin dolu bir kavanoza koyan kötü kalpli bir bilim insanının var olabileceğine dair eğlenceli ama epey saçma varsayımdan bahseden bir yazı okuyormuş sanabilir.' *

  • cuma günü poliklinikteyim. sırada bekleyen 25'e yakın hasta var. randevu sırası ve kayıt sırasına göre vatandaslari çağırıyorum.

    neyse ben çağırma düğmesine bastım. vatandaşı cagiracagim. 55-60 yaşlarında bir amca içeriye doğru girmeye yeltendi.

    "oğlum bir ilaç yazdırıp gideceğim. cuma namazına yetismem lazım" dedi.

    dedim "amca cuma namazına gideceğim diye dışardaki 25 kişinin kul hakkini yiyeceksin. sence hangisi daha önemli?. dışarı çık sirani bekle" deyip disariya çıkarttım.

    eğer tamam amca gel yazivereyim deseydim güle oynaya işini halledip kul hakkını çatır çatır yiyip cuma namazına gidecekti.

    işte muhafazakar ahlaki budur.

    amcanın muhafazakar olduğunu nasıl anladın diye soracaklara: bunca yıl binlerce hasta muayene ettim. ee anlayalım biraz değil mi.

    edit: başka.bir doktor arkadaş da "yaziverseydin ne olacak" diye sitem etmiş..

    bir insanın acil.bir durumu olabilir. hastası vardır. ise yetisecektir. otobüse yetisecektir falan. öyle bir sebeple gelene elimizden gelen yardımı yapıyoruz. amca.da bana "oğlum.hasta eşimi evde yalnız bıraktım. ilacimi yaziver de gideyim" deseydi yardımcı olurdum fakat cuma namazına gideceğim diye bir bahane ile gelirse kimse kusura bakmasın o sırayı bekler. kimse essek değil.

  • birisi bu arkadaşa inşaat mühendisleri odasının binasının camı bile çatlamadıgını gösterse ya.

    adamda utanmada yok.

    edit. mimarlar odası, inşaat mühendisleri odası olarak düzeltildi. uyaran arkadaşlara teşekkürler.

  • aynısını kemal kilicdaroglu icin adalet yuruyusu yaptiginda akp nin sozcusu deseydi twitterdan kan kusardiniz hahahaha :)

  • 8 yıldır özel okulda okuttuğum kızım var. sekizinci sınıfa başlayacak ay sonu. yani seneye lise sınavlarına girecek.

    izmir'de yaşıyoruz, nereden duyduysa galatasaray lisesine gitmek istiyorum diyor. "sen istiyorsan ve yapabilirsen ben elimden geleni yapar seni okuturum kızım" dedim.

    tekstil mühendisiyim, 21 yıldır ihracat yapan firmalarda müşteri ilişkilerini yürüttüm şu anda da çalıştığım firmada fabrika müdürüyüm, pazarlama da bana bağlı, ingilizcem iyi, kızımın teknik kısım hariç günlük konuşmada ingilizcesi benden daha iyi diyebilirim.

    niye anlattım bunları,

    içim içimi yiyor. kızımın kuaför olmasını istiyorum. şaka da değil. eğitimli, bilinçli birisi olarak düşünerek, bilerek ve isteyerek, akademik ya da sektörel kariyer yapabilecek zekası olduğundan şüphe etmediğim kızımın kuaför olmasını istiyorum.

    bana mal mı dersiniz salak mı dersiniz bilmiyorum ama kızımın iş sahibi olması için 8-9 sene var. bu süreç sonunda arasından sıyrılması gereken 3 milyona yakın insan var. ama herkes aynı yönde ilerlemek ve iyi kötü bir üniversitenin yazılım/bilgisayar ile ilgili bir bölümüne girerek yurtdışına gitmek istiyor.

    kuaför ya da manikürcü olmak isteyen az. bunların içinde yabancı dil öğrenebilecek olan daha az, onların arasında da zekası yüksek olan çok çok az.

    çalışma hayatı ile ilgili bildiğim en önemli şey ise işini iyi yapan ve insan ilişkileri iyi olan her insanın ne iş yaparsa yapsın iyi kazanabileceği, iyi bir hayat sürebileceği.

    yabancı dili olup mühendislik/yazılım ile türkiye'de gelebileceği yer belli. hadi sıyrıldı aradan desek bu sefer remote çalışma şansı olduğu için global ortamda rakipleri hintliler, amerikalılar, avrupalılar. o mezun olup deneyim kazanana kadar o kadar çok olacak ki bu iş kolunu hakkıyla yapabilecek insan sayısı değeri düşecek.

    daha açık anlatayım, şu an yazılım işi için gereken işçilik (rakama takılmayın) globalde aylık 1 milyar usd desek bunu bölüşecek insan sayısı şu anda 1 milyon desek kişi başına 1000usd düşüyor. kimi 500usd kimi 1500usd ama ortalama buraya geliyor (tekrar söylüyorum rakamlara takılmayın % hesabı anlatmak daha zor) bundan 10 sene sonra bölüşecek insan sayısı 3 katına çıkarken bölüşülecek havuzdaki para 2 katında kalırsa %30 gelirde daralma demek. kaldı ki yapay zeka vs derken çok daha kötü bile olabilir.

    benim bildiğim tek bir şey var, işinde iyi olan zanaatkar, el işi yapan insanlar bundan 10-20 sene sonra zor bulunacak ve çok değerli olacak, hem türkiye'de hem yurtdışında, ki yurtdışında şu anda bile değerliler.

    üretim ve hizmet sektörü, insanla birebir ilişkisi olacak sektörler hep uzak geliyor insanlara. tarımda sencer solakoğlu gibi bir adam var mesela, kim diye sorsam bilen %1 çıkmaz ama herkes dönümde 600kg buğday alırken, çok iyi diyen 1 ton alırken bu adam 2,5 ton buğday alıyor. işini iyi yapıyor iyi para kazanıyor. benzer şey daha küçük iş alanları için de geçerli.

    bugün iyi bir kuaför ya da berber, hele hele düğün sezonunda benden fazla kazanıyordur, eminim. belki çoğu yazılımcıdanda fazla kazanıyordur, ki sayıları da azımsanacak düzeyde değil.

    bilmiyorum. bilemiyorum. içim içimi yiyor. yanlış bir yöne sevmediği bir alana yönlendirip mutsuz olduğunda sebebi olmak da istemiyorum, kendi tercihleri ile yanlış bir alana yönelip mutsuz olmasını da istemiyorum.

    bildiğim tek bir şey var, birinin yanında çalışacaksan ne kadar iyi olursan ol bir yerden sonra değer kazanamıyorsun, işverenin verdiği kadar değerlisin ve ne yazık ki hak ettiğini değil sana hak görüleni alabiliyorsun.

    kız olduğu için pide ustası olamaz belki ama çok da güzel kuaför olur. *