• başlığını görüp sevilememesini çok yadırgadığım mini dizi. richard abimiz bu dünyada hakedişini aldı ve daha da alacak, muazzam bir kişisel başarı. "revenge of baby reindeer" hayat içinde bu kadar debelenip geri çekilme, uzun süre sonuca ulaşamama, fiziksel ve duygusal istismar, tutunamama yaşayan insanlar genelde ölüyorlar arkadaşlar gerçek bu ya da ölmekten beter oluyorlar. bknz. martha. demirkubuz'un dediği gibi adalet hak arayanın elinde zavallılaşır, kimse de dönüp bakmaz istemez. ben bu abimizin ve onun hikayesini destekleyenlerin birlikte bir düğmeye bastıklarını düşünüyorum.

    böyle bir hikayeyi tiyatro sahnesinde oynarsınız, tiyatro her türlü iddiayı kaldırır. sahnelenmesi bile çok büyük bir kişisel başarı bu hikaye için fakat türkiye'de bile ne oyunlar oynandı oynanıyor. kitlesi sadece meraklısına, takipçisine. o da bir fanus. fakat netflix bambaşka bir vitrin, en büyük vitrin.

    ben bu kişisel şeffaflığın bir dalga getireceğini, bir şeylere evrileceğini ve hatta bir şeyleri değiştireceğini düşünüyorum. sinema dili olabilir, basın dili olabilir. ben bile medya ile alakasız bir insan olarak bunu durup düşündüm.

    bakın "me too" hareketine bakarsanız çok yaygara kopardı gibi göründü. bir sürü belgesel, yayın vs. yapıldı. konuya dahil bir sürü yıldız isim de var. fakat mesele hala içi irin dolu olarak kaldı. insanlar bu hareketi gerçekten sahiplenmedi. korkunç çocuk istismarı konuları da öyle, kimse sahip-len-mi-yor. fakat richard gadd'ın hikayesi büyük kitleler tarafından çok hızlı bir şekilde satın alındı, ben bunu çok sansasyonel bir durum olarak görüyorum. dizi satın alınmadı, maddeten ve manen adamın hikayesi satın alındı. gerçeğe bile dayansa neticede bu bir hikaye. yer yer abartılabilirdi, değiştirebilirdi. gerçekliği nasıl bu kadar kolay içselleştirildi. normalde gerçeklere, bize benzeyen şeylere ve bize çirkin gelen şeylere bu kadar kolay yaklaşamıyoruz. bence bir dili değiştirdi, bambaşka bir kanaldan anlatıyor ve bunun türden tamamen bağımsız olduğunu düşüyorum. bu kadar yayılmasında dizi olmasının etkisi var mı, kesinlikle. fakat iyi bir editoryal işçilikle kitap yazsaydı ve bu kitabın herkese erişimi sağlansaydı, yine bu kadar konuşulurdu. tiyatro sahnesinde patlamanız için ya yıllarınızı vermeniz ya da star olmanız gerekir. oradan duymamamız normal fakat adam kliği bulmuş.

    enteresan bir iç görü ve ekstra empati. kendini aynalı bir odaya sokmuş bütün akisleriyle hesaplaşmış. nasıl güzel bir deri değiştirme. adam bambaşka bir frekanstan yayın yapmış. umarım bu sadece adamın alamet-i farikası değildir. öyle olmadığını umuyorum.

    --- muhtemel spoiler ---
    ağlayanlar, verdiği rahatsızlıktan izlemeyi bırakanlar olmuş. öyle bir şey yaşamadım. çıktığı günlerde izlediğimden çok detay kalmadı artık zihnimde fakat güçlü bir tat bıraktı. bir sahne vardı sadece. arkadaşlığını, hayallerini, bedenini istismar eden kişiyi görmeye gittiğinde bir durdurdum diziyi. insan ne acayip bir şey. her bakımdan bir duygu ile gidilmiş olabilir. adam ne hissettiğini analiz etmek ve bununla yüzleşmek için etinden et koparmış resmen. canlı otopsi ama galiba gerekliydi. sonrası belki arınma.
    --- spoiler dedim ---
  • bazen genel akımdan kopuyorum, bu da hoşuma gitmiyor değil :)

    zaman zaman sıkılarak ve yuh burası kesinlikle böyle olmamıştır diyerek izledim. bknz:

    - tamam mal olur insanlar ama o restorandaki arkadaşlarının tek düze karton karakterleri bana geçmedi, lan kadın 6 aydır gidip geliyor, manyaklık diz boyu ona ben mesaj atayım güleriz demez hiç bir öküz dahi

    - telefon bulamamak nedir, manyak bi psikopat olcam, adamın iş yerinden çıkmıycam, sevgilisinin yolunu kesicem ama bir yolunu bulamayıp telefonunu ele geçiremeyeceğim, gülerler. o saf ev sahibi iki yalanla değil telefonunu iban, tckn ne varsa verirdi

    falan filan my baby ....
  • gerçek bir olaydan esinlenmesi benim dikkatimi çeken en önemli şeydi.
    beğendim,ilk izlediğimdeki çoşkuyu duymuyorum ama. tavsiye eder miyim? belki evet, o da izleyecek dizisi olmayan ve seçici olmayanlara.
  • şu çok klişe önce insan kendini sevecek, kendinizi sevmezseniz mutlu olamazsınız geyiği var ya. işte diziyi izlediğim süre boyunca bunu düşündüm. donny kendisini sevseydi, egosu bu kadar aç olmayacaktı ve martha'nın hastalıklı ilgisine karşı koyabilecekti. kendisini sevseydi ve egosu bu kadar aç olmasaydı başkasının onun başarılı olacağı söylemlerine bu kadar muhtaç olmayacaktı ve darrien'in istismarına dur diyebilecekti.

    neden bu çocuk böyle noktasına gelince, ailesi ile ilişkisine baktığımızda neden kendisini sevmediğini ve egosunun bu kadar aç olduğunu anlıyoruz zaten. ki sonrasında aileyle yapılan itiraf - yüzleşme sahnesi ile nasıl rahatladığını ve özgüveninin yerine geldiğini de görüyoruz. sonuç olarak kendini sevmek, egonun tatminliği, iyi hissetmediğin yerden gidebilmek, özgüven. bunlar hep temeli aileden alınacak koşulsuz sevgi ve biz senin arkandayız garantisi ile oluşacak şeyler.
  • çeşmeli bir turizmci olarak diziyi izledim ve beğendim. hatta martha denen şişkonun bir benzeri bana da musallat olmuştu lse'de okuduğum dönemlerde, londranın suyunda var demek ki.

    bir gün okulda güzel ama paspal bir kız geldi yanıma, iranlıymış konuştuk eğlendik biraz, burslu olduğunu zor geçindiğini filan anlattı, telefonunda kontör bile yoktu, peşimden de ayrılmıyor, sürekli bişiler yiyor içiyor ben de ödüyorum, sevgili de olduk 2 ay gibi bir süre, hayatımda maddi olarak tek zorlandığım dönemdir ki, henüz çeşmedeki arsalarımızdan bazılarına imar çıkmamıştı, nakit sıkışıklığı yaşıyorduk.

    neyse 2. ay sonunda ben bu kızı internette gördüm, kendisi üst düzey bir iranlı yöneticinin kızı çıktı, karun kadar da zenginler, sosyal deney yapmış benimle ama sonra aşık olmuş. o zamana kadar hep manken ve zengin kızlarla çıkmıştım, bu fakirlik olayı nasıl hoşuma gitti anlatamam ama yalan söylediği için ayrılmak durumundaydım.

    3 ay sonra çeşmeye geldim, annemin bulduğu çeşme yerlisi fakir bir kızla evlendim. 20 yıl oldu, çok da mutluyuz. canım karım ve 2 kızım.
  • beğenmeyenler diziyi nereleriyle izliyorlar bilmiyorum ama az önce 4. bölümden çıktım ve göğsümün ortasına fil oturdu. baya ağırdı ve gerçekten böyle şeyler oluyor, yaşanıyor. 5. bölümü yarın izleyeceğim. diziyi anlamadan izleyip beğenmeyenler fantastik kurgu dizileriyle devam edebilirler.
  • “bu hayatta tek bir şeyi onu sevdiğimden daha çok sevdim. tek bir şeyi. o şey neydi, biliyor musunuz? kendime olan nefretim. çünkü kendime olan nefretim ona olan sevgimden daha fazlaydı.”
  • afedersiniz ama b*k gibi dizidir. atlaya atlaya izlerken bile sıkıldım. "iç karartma garantili, depresif atmosferli, aşırı sıkıcı bir ingiliz dizisi izlemek istiyorum" diyenler için:
    (bkz: patrick melrose) * *
  • toksik bir ilişkinin iki tarafı da ne derece yıpratabildiğini bize sağlam psikolojik öğelerle sunan, başarılı bir yapım. ünlü kişi ve hayranı arasındaki tacize varan ilişkiyi yıllar önce kaleme almış olan (bkz: misery), korkunun ustası stephen king'in bile hakkında, “vay canına!” dediği bir öykü.

    incelemesine şuradan ulaşabilirsiniz:
    https://youtu.be/d7hfugerki0
  • ilginç bir şekilde kendine bağlayan ve sonunu merak ettiren bir diziydi. ben çok sevdim ama herkese uymaz.
hesabın var mı? giriş yap